Bu Senin Suçun Değil ya da Yaşamın Devamlılığı Üzerine
Perdede salınan bir akis. Bir kedinin ya da bir kadının, bilinmez. Çıplak bir gözle görülmez. "Senin kedin yok ki!" cümlesini ilk önce -belki de tek- yalnızca kedisi olmayan üstüne alınmaz. Yüksek hadi belki de gök tavanlı bir odanın ortasından sarkan perde. Rengi loş, ışık koyu kırmızı. Tam tersi çok daha olası. Odanın ortasından sarkan perde bir kancayla tavana asılmış, yakışmış da bence. Pencere açıklığınca dans ediyor. Derinden geliyor ses duvarlardan seke seke; ezgili bir Ortadoğu, ortadoğusuz bir ezgi. Uzaktan izlenmeli, dansını müziğin sonuna denk getirebilmeli... Çok pahalı yaşamaklar üzerine konuşmaklar. Kelimeler kağıtta ucuz, kalmaz ise yarına, haftaya, yıla, asıra. Hafızasız bir güruha mürekkep kanasan ne fayda. "İşte bu!" diye bağıran peştemalli bir Egeli; "Buldum!" diyenden önce girdi mahalleden içeri. Diğeri cevval, diğerinin çevresi genişti. Onun lafı kaldı bize, bir iki sırt sıvazlaması düştü hemen sahiplendiğimiz bizimkine. Dans ediyo...