DIE DIE MY DARLING

- Metallica’ya sevgilerimle-
Die my darling, die my içimdeki darling. Geber artık.. Beni yalnız bırak. Etiyle kemiğiyle benim olmayanı neden isteyeyim ki yanımda? Neden paylaşmak isteyeyim ki adamlarla, adamcıklarla… Görmek istemiyorum bir daha gülerken seni. Benimle değil de bana gülüyormuşsun gibi geliyor. Neyime gülüyorsun ki kaltak! Çok mu komik ağlıyorum karşında?.. Ya da uzun hayatın için çok mu kısa metrajlı film gibi görünüyorum?…Kendime güvenmiyorum..Evet! En az sana olduğu kadar…

Yine de kötü sayılmam senin gibi. Kötü… Ne ifade ediyor sana?.. Sözlükler ne diyor bu konuda? Bilmiyorum.. Tüm dünya sözlükleri birleşin, burada sıfat tamlamasına uygun orospu bir tamlanan var! Tarafsız bölgelerde kaleme alınmış sözlüklerden başka kim açıklayabilir ki ‘kötü’yü kendinden yorum katmadan? Halbuki herkesin kötüsü kendine. Her kötü kendi g***ü s**meli bence.. Üzgünüm -ama fazla değil- sen de kötüsün! İyilik özünden ve o gece gündüz kapanmayan kan çanağı gözünden akıp gitmiş…Eee n’olmuş yani değil mi? Kötüsün diye kaybedecek halin yok ya.. Hem daima süklüm püklüm, süzme iyiler mi galip geliyor sanki… Düşünme sen iyileri. İyiler fakir olur, duygu fakiri. Kötüstantinopolis’in ayak takımıdır iyiler… Onlara acıyormuş gibi yapma…

Bırak bu ayakları! Bırak ki it gibi titresinler soğukta. Bahaneler örme onlara kışın üşümesinler diye.. Niye başkasını düşünesin ki? Başkasına kafam girsin değil mi ama!! İnsan ölecekse bile tek başına ölmeliyken iki kişilik sevmek de neyin nesi?.. Saçmalık tabi… Ben kendimi severim yalnızca. Kendimi s****m o zaman.. Zaman zaman.. Kimseye ihtiyacım yok diyebilmek lazım. “Ben ayaklarımın üstünde durabiliyorum kardeşim!” cümlesini şiar edinmeli.. Ne ki şimdi bu? Bırak demiştim bu ayakları, hala kesmemişsin bileklerinden aşağısını.. Çok ayıp!

Şimdi kızmaya başladım. Ölmen lazım artık senin. Ergenlik sivilceleri gibi olmayacak anlarda ve yerlerde ortaya çıkıp,gitmek nedir bilmedin. Üstelik yaşlandı sevgin, pörsüdü ruhun… Yaşama hevesim kapağı kapatılmamış gazozun gazı gibi…kaçtı… kim içecek bu gazozu şimdi? Sana ne tabi ya!. Sen gazoz sevmezsin ki! Veya seversin belki. Ben seni tanımıyorum ki aslında.. Aynayla konuşuyorum sabahtan beri. İçimdesin yahu anlasana! Fiziki olarak yoksun hatta hiç var olmadın kısaca…Ama canımı sıkmaya devam ediyorsun ve cidden seni öldürmem gerek..de nasıl olacak?
Sanırım seni öldürmek için kendimi vurmam gerekecek. Bugün-yarın, gece-gündüz, kuytuda-meydanda, nerede nasıl olur bilmem ama senden kurtulmalıyım. Ömürlük sevgilimi (=kendimi) vurmalıyım.. Ancak bir sorun var; korkuyorum ölmekten. Bir şeyleri bırakıp gitmekten değil, artık yeniden başlayamayacak olmaktan.. Öte taraf var mı? Bunun garantisi yok ki! Ya kalırsam muğlak bir yerde öylece? Olmaz ki! Yaşarken ara karakter ol, ölünce “ara” da kaybol.. Bu yüzden korkuyorum ölmekten. Kendime bunu yapamam… Haksızlık olur bu. ‘Hakk’sız mıyım? Hayır!
Ama sıktın artık sen de. Beş dakika rahat bırakmıyorsun beni. Benden başka müşterisi olmayan salaş barlarda bile karşı masada oturuyorsun. İlk içilen 50lik biranın bembeyaz, soğuk köpüğü keyif iken geri kalanı sen oluyorsun.. Silkinip kendime gelmem lazım artık.. Kendimi öldürmeden seni gebertmenin bir yolunu bulmalıyım. Bulabilir miyim? “Nereye çıkardıysan ordadır oğlum” diyor annem. Kafam güzel, belli belirsiz duyuyorum sesini… her yere bakıyorum. Bilinç altı çekmecelerimi dahi bilinçsizce karıştırıyorum…Ama…….. Hiçbir yerde yok.. Ve benim de, içimde yıllar geçtikçe çirkinleşme garantisi olan sen ile yaşlanmaya hiç niyetim yok… O zaman die my içimdeki darling, artık die….. Click…. Bang!..................

Comments

Popular posts from this blog

Pisi

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Fade Out (Öz gözümden)