(Upuzun bir es, sonra iç çekiş) Böyle işte!

Havanın bozulmasını bekledim bunu yazmak için. Çünkü, güneşli havada nemli, bulutlu, puslu bir şeyler yazmak çok da olasılık dahilinde değil. Kuzeyli yazarlardan, Akdenizli yazarlardan örnekler vererek nasıl da can sıkıcı olabileceğimi biliyorum. Ama olmayacağım bugün. Yazıya başlarken niyetimin tam olarak ne olduğu da bilmiyorum açıkçası. Taksim'den bindiğim -beni neye,kime,niye götürdürdüğünü bilmediğim- 35c'de yolculuk yapma inadı var içimde. Fazlası değil.

İngilizceden metin çevirip sunum yapan çocukların sürekli tekrarladığı bir şey vardır konuşmalara başlarken: Temelde. Son zamanlarda algımın takılıp da yerlere düşmesine sebep bir açıklamaya başlama kelimesi bu. Temelde sorunun ne olduğunu bulmaya çalışıyorum. Ömrümün kayda değer bir bölümünü varoluş soru/cevapları ile geçirmiş biri olarak çoğu zaman sizden biri olmadığımı biliyorum. Bu bir derecelendirme değil, hemen sinirlenmeyin güzel kızlar/genç erkekler/obezite elinde kıvranan egolar! Bir durun. 80'lerin en ağlak ifadesiyle: Vurmayın. Ya da gelişine, gelişime, gelişimime vurun siz iyisi mi. Biraz ivme kazansın şu pek durağan hayatım. Hareket görsün, sadece kaşım değil, kaslarım da açılsın. Neyse, konu dağılmasın. Ne diyordum; ben sizin gibi değilim. İnancımı geç buldum, bana hazır sunulanı reddettim. Kendimi koşulsuz bir salaklıkla sevmedim mesela. "Uuu bebeğim bir hareketlenme oldu bende, kendimi aynada görünce" de diyemedim. Sen de demedin değil mi "tek kötü özelliği mütevazılığı" olan dünya şekeri sahte insan? (Burada Radyogafa - Fake Plastic Trees dinlerseniz mutlu olurum belki)

Ben gerçeğim demiyorum tabi. Yanlış anlaşılmasın. Size bunu yazdığım platform zaten benim sanallığımı layıkıyla ispatlamıyor mu? Biteviye seyreden hayatlarımıza mana -ki bu asla bir yüzyıl önceki gibi gerçek,acıtıcı,yüzleştirici,aydırıcı değil- katmak için, varlığımızı başka varlıklarla onaylamak için buralarda değil miyiz? Değiliz tabi. Elbette değiliz. Kahvaltılarımızı, ilişki durumlarımızı, mayolu fotoğraflarımızı (Buradan güzel kız arkadaşlara sesleniyorum; siz devam edin. Alınmayın üstünüze) paylaşma sebeplerimiz tamamıyla varlık meselesinden bağımsız. Haklısınız ve sizin alınız al, inandım.

Stratejik manevralar denizinde kulaç atabilmeyi de düşlüyorum bu günlerde. Havaların ısınmasını beklemeden yaz kış kulaç atabileceğimiz o meşum denizde yüzmek fikri korkunç geliyordu önceleri. Direniyordum. Üstelik, manasız da geliyordu. Sonra, bir şeyler yitip gitmeye başladı avuçlarımın arasından. (İşin aslına bakarsanız bu sahiplenme kaynaklı kaybetmeler de apayrı bir yazı konusu) Olduramıyordum bir türlü. Böyle zamanlarda ben hep çocukluk yaparım. Bir şekilde sevimlilikle yırtar(d)ım. Bunu da yitirdim şimdilerde. Kalmadı o sevimlilikten eser. Şeytan tüyü denilen şeyi de sir ağda (kendisi bir İngliz soylusu) yardımı ile aldırdım sanırım serkeş bir akşamın gün doğumunda. Benim pilav su kaldırmaz oldu artık. Büküle büküle kırıldım der Nem bir şarkısında. Kırıldım bu günlerde. Üsütünde bilmem kaç kiloluk kasalarla Karaköy'ün hanlarından çıkan eski zaman hamalları gibi dayanıklı olmadığımı, tüm hikayeleri içimde taşıdığımda fark ettim. Atamıyorum hiçbirinizi. Hepinizin anısı var zira.

Anılar sadece Coşkun Sabah'ın bir dönem her evde bulunan kasetinin adı değil, aynı zamanda gelecekte onulmaz yara açan bir bıçak kadar keskin. Hani Kill Bill'de elinde gürz benzeri bir ölüm silahı olan kızın ilk başlardaki yüz ifadesi var ya, işte onun gibi masum. Sinsi. Haliyle; ölümcül...Hadi bir sigara içelim. Birazdan devam ederiz...

.........

Ne diyorduk sevgili okuyan -ve belki okuduğunu anlayan-; hava bugün pek puslu. İçim pek bir yosunlu. Bana inanılmaz dersler ve akıllar verenler sayesinde yolumu bulabiliyorum allahtan. Varolsunlar onlar! Bana da kızacak/küsecek/yazacak/yatacak malzeme çıkıyor bu sayede. +18 sohbetlere gark olmadan çark etmeliyim şimdi. Çünkü bilirsiniz, iyi insanlar asla sevişmez. Onlar tozlaşarak ürerler. (Toz ve toz giye bir grup var, bir ara dinleyin). Tozlaşırlar hayatın hayali değirmen taşları arasında. Onları fazla üzmeyin. Bir eylemde bulunmak zorunda hissetmeyin kendinizi. Su akmalı, yolunu kendi bulmalı fayans çatlakları arasından. (Wayans kardeşlerin birisinin Ty rolünde Requiem for a dream filminde oynadığını biliyor muydunuz?)

Ben bir aziz değilim. Hiç olmadım. Size karşı tavırlarım sizden ötürü. Yani konuşmuyorsak bir sebebi var. Konuşmak dışında bir şeyler yapıyorsak da. Her şeyin sebebi var.....Sıkıldım ben, gidiyorum. Belki sonra devam edebilirim.

Comments

Popular posts from this blog

Pisi

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Fade Out (Öz gözümden)