Kafa

- Şu pikabın sesini kısar mısın?
- 1930'lardan şahane bir blues parçasıdır bu. Kısılır mı hiç!
- Kendimi duyamıyorum! Aradığımı bulamıyorum.

Üstüne bej rengi, tay tüyü mont giymiş kadın oradan oraya koşturuyordu. İster istemez bir gülümseme yerleşmiş yüzüme onu izlerken, fark etmemişim. Bana dönerek yine bağırmaya başladı.

- Neye gülüyorsun sen? Halime bak, terden sırsıklam oldum. Yardım edeceğine pişkince beni izliyorsun.
- Yahu ne aradığını bilmiyorum. Nasıl yardım edeyim sana?

Birden durdu. Kollarını göğüs hizasının biraz altında iki yana açarak derin bir nefes ardından konuşmasına devam etti.

- Of! Burası çok kalabalık. Yeni şeyler mi tıkıştırdın buraya? Bir sürü süprüntüyle nasıl yaşıyorsun şaşıyorum sana. Yoksa sen de şu " ben pis değilim, düzensizim ama bu da benim düzenim"cilerden misin?
- Bak bundan sonraki şarkıda sus bari! Neyse ne işte. Beş dakika uğradın, yıllardır buradaymış gibi davranmayı keser misin? Ne aradığını inan bilmiyorum. Aslında ilgilenmiyorum da. "Hoş geldin. Umarım her şey yolundadır. Hadi kendine çok iyi bak" paketini kapı eşiğinden almayı unutma.

Son cümlem onu iyice öfkelendirmiş olmalı. Gözlerinden başlayıp eline ilerleyen, habis bir ur gibi yayılan o öfkeyi görebiliyordum. Ne yalan söyleyeyim korkmuştum. Şiddete mi uğrayacaktım? Acaba ayaküstü bir laflayacak mıydık, yatıya mı kalacaktım? Şiddetle aram hiçbir zaman iyi olmamıştı. Biraz korkaklığımdan biraz
üşengeçliğimden. Sinik geçen hayatımda insancıllığımın etkisini düşündüm kısa bir süre. Kadın beş on dakika fırsat vermişti bana. Bu iyi bir şeydi. Bir yandan gitar yükselir ve siyahi bir abimiz "don't you wanna know" diye seslenirken öte yandan ben de kendime sorup cevap arıyordum. Şiddetten şiddetle kaçma fikrime güldüm ister istemez. İnsan sevdiğim falan yoktu sanırım. Benimki üşengeçlikten, karar verdim. Ha, bu arada, misafir de sevmezdim pek. Peki, bu kadın kimdi? Bir şeyler aradığına göre burada bir süre konaklamış, bir şeyler bırakmış olmalıydı. Tanıyor olmalıydım. Yüzüne bir on dakika önce bakmış olsaydım daha rahat hatırlayabilirdim. Şimdi, kıpkırmızı kesilmiş, başının üstünden duman tüterken onu tanımak çok zordu. Birden yorgun hissettim kendimi. Bu sırada, ön tarafta bulunan kütüphane, gözlerimin içine baka baka, dalga geçer gibi gürültüyle paramparça oldu. Tüm kitaplar yere dağıldı. Durup dururken bir şeylerin olmasına alışkın sayılmam. Garipsedim. Hiçbir şey yoktan var olmazdı, haklıydım. Kadın, tüm öfkesini ahşaba yöneltmişti. Ölüm yolu gözleyen yaşlanmış bir mahkum kadar bezgin şekilde sönmeyi bekleyen izmariti küllüğe atıp elimi yukarı hızlıca kaldıracak,ağzımı açacak ve müsaadesiyle küfür edecektim. İlk hece ağzımdan çıkarken, elimle küllüğü arıyordum. Gözüm elimden önce gördü. Karşıdan bana doğru alçıdan yapılmış bir cisim hızla yaklaşıyordu. Kendimi sakınmaya fırsat bulamadan sol kaşımın hemen üzerinde tarifsiz bir acı hissettim. Sonra, sıcak bir şey aktı yanağımdan dudağıma doğru. Yoklamaya gerek yoktu, kandı bu. Ağzımda donan heceyi yuttum ve sustum.

-  Bunu hak ettiğini düşünüyorum.
- Duyamıyorum seni. Bir şey mi dedin?

Epey gürültülü  oldu şimdi burası. Hiçbir şey duyamıyordum. Vınlama dedikleri bu olsa gerek. Bir hava saldırısı öncesi herkesi sığınaklara çağıran o sinir bozucu ses buna benzer bir şey olmalı. "Duyamıyorum!" diye tekrar bağırdım. Yapılacak tek şey...beklemek falan değil, önce kanı durdurmaktı. Kadın, eline yerde duran rengi solmuş tişörtlerden birini aldı ve kanayan yere şefkatle bastırdı. Yine de canım yanmıştı. İtmek için eline dokunduğumda hatırladım kim olduğunu. Geçen sene yine bu zamanlarda gelmişti bana. Tabi ya! Her sene bir kere uğrardı. Bir şeyler alır, bir şeyler bırakırdı. Gidiş gelişlerin bir manası olması için yapıyordu insanlar bunu. Ellerinde ıvır zıvır dolu kolilerle zihinlerden çıkıp gidiyordu insanlar. Yıllardır yapıyorlardı bunu. Yeni bir şey değildi. Yalnızca, benim "başıma" pek gelmemişti. Bu ilk kez olacaktı. Sonrasında ne olacağını bilmemenin heyecanı ile yazılı, çizili örneklerin hatırlattığı üzüntü yarışıyordu içimde.

Kadın, ne aradığına gayet emindi ta başından beri ve bir şey bırakmaya da niyetli görünmüyordu. Kanın, kaş yarığının ortasında bir anda anaçlığı yüz gösteren kadın çarçabuk silkindi. Üstüne burada bulunma amacını giyip bıraktığı parçayı aramaya koyuldu tekrar. Kayıtsızlığım fiziksel acıya dönüşmüş, anlamsız şekilde inliyorken ben, bağırıp çağırmaya kıyamamış olmalı ki sessizce dağıtıyordu düzensizliğimi. Gözlerimle gözlerini takip ediyordum. Ne de olsa gideceği yere elden daha hızlı ulaşıyordu gözler. Gözlerimiz aynı anda yerdeki kitapların arasında bir şeye takıldı. Gözlerimiz ilk kez aynı anda bir şeyi başarmıştı. Bir filmin en iyi yerinin son sahnesi olması pek acıklı geldi o an bana. Harcanan onca makaraya yazık!

İkimiz de koşturduk o şeye doğru. Onundu ama onun hakkı mıydı? Onu alıp gitmekte bu kadar serbest kılan neydi? Sonuçta, benim içimde bir yerlerde rastlamıştık bulunmak istenmeyene. Almasına izin vermemek benim hakkımdı. Bir şey yapacağımdan değil. Yine kitapların arasında duracaktı. Ama artık benimdi. Karşıdaki ağızdan çıkan kelimelerin değdiği kulaklara, gözlere ait olması gibi. İnsan kendi içerisinde fazla çevik davranamıyor. Ben, tüm bunları düşünürken kadın, tüm o eski püskü hatıratın arasında parlayan nesneyi kaptığı gibi göğsünün sol tarafına soktu. Uzun zamandır hareket etmeyen biri için yeterince hızlı davransam da yetmemişti, kaybetmiştim bu manasız sidik yarışını. Tekrar yerime geçip uzandım. Vınlama geçmiş, etraf sessizleşmiş, kadın sakinleşmişti. Yüzündeki mağrur ifade silinmeden gitmek ister gibi kapıya yöneldi. Başı bana, bedeni kapıya dönüktü. Bir şey duymak istiyordu, anlamıştım. Hal hatır paketinden tekrar bahsedip de öfkesini uyandırmak istemedim. "Gitme!" demek için ise saat oldukça geçti. Yatağın yanında duran masanın üzerindeki çerez tabağından bayatlamış, artık kimsenin yemek için elinin uzanmadığı "sonra görüşürüz"lerden birini ona doğru uzattım. Doğrusunu yaptı. Almadı. Dayanamadım seslendim ardından.

- Kapıyı aralık bırakma giderken. Migrenim var, beynim sızlıyor.

Comments

Popular posts from this blog

Pisi

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Fade Out (Öz gözümden)