Arabayı Çalıştırmam Lazım



Boktan bir sonbahar günüydü. Eminim buna, geçtiğimiz haftaydı. Son üç yılın berbat oluşu kadar açıktı her şey. Üstü de açılmıştı biraz. Üşümesin, örttüm. Aman da ne güzel görevimi yaptım. İçimi kemiren kurt ile oturdum karşısına. Eli ile işaret etti. Yürümekle koşmak arası bir şey vardır ya ihtiyaç duyulduğu anda, öyle gittim yanına. Öptüm yanaklarından. Tanıdık yanaklarından. Tanıdık kalsın istediğim yanaklarından. Çökmüş avurtlarına gizlenmiş yanaklarından. Ah o eski halinden! öptüm.

- Efendim baba?
- Ayağa kaldır beni.
- Neden?
- Kaldır sen. Arabayı çalıştırmam lazım.

Gözlerine baktım. Hepimizden canlı ve inan olsun hepimizden istekliydi. Gözlerinden, feri sönmüş kendi gözlerime baktım. Gördüm; Kore'nin iki ayrı yakası halimiz. "Olmaz baba, kaldıramam seni, umudunu, isteğini, özlemini. Ama deneyeceğim."

İçimden bunları mı dedim tam olarak, elbette değil ama doğrulduk beraber. Sonra eğildik...beraber. Gece boyunca yüzümü tarayan eli sakince yere indi. Tuttuğu bastonu bıraktı yavaşça. inat nedir bilmez adam, yine inat etmedi.

- Ben şimdi gider çalıştırırım. ben yaparım.

Ne kolay değil mi böyle söylemek? "Ben yaparım!". Ne kolay değil mi inandırmak sevdiğine kendini? "O yapar!".

Uykumuza uzandık beraber. Sanki sonsuz uykumuza. El ele. Korkunç düşlerden, düşüşlerden beni kaldıran o el şimdi bana bakıyordu. El içinde bir göz, bana bakıyordu. Fatima'nın eli ya da Hamse. Ya da öyle bir şey işte. El içinde bir göz, hiç bırakmadı beni.

Ah benim karaçalım artık! Bırakmasın hiç beni...


İzmir, 2017

Comments

Popular posts from this blog

Pisi

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Fade Out (Öz gözümden)