Miyav! Cılız bir ses yükseldi kocaman binaların arasından. Normaldi. Küçük bir kediydim ben. Ama cidden küçücük. Bir masa tenisçisinin avuç içine sığacak kadar küçük. Kaç günlüktüm bilmiyorum ancak fazlasıyla kaşınıyordum. Etimi ısıran onlarca dişin kime ait olduğunu çok sonradan öğrenecektim. Acı bir şekilde. Gözlerimi açtığımda ilk iş annemi aradım. Yaşamın devamı için anne mühim, her şeyin kaynağıydı o. Kafamı hafifçe kaldırdım ve baktım etrafa çaresizce. Etrafta çeşit çeşit renkte bir sürü kedi vardı ancak hiçbiri annem değildi. Üstelik sadece ben onları gözlemlemiyordum, onlar da bana garip bir hisle bakıyorlardı. Yemeklerine ortak olacak değildim. Demiştim; küçüktüm bunun için. Henüz cinselliğimi de keşfedecek yaşta değildim. E peki neydi bu öfkenin temeli? Korktum. Yünden bir top gibi içime çekildim. O ara tüylerimi fark ettim, pek güzelmiş. Yalayıp temizlenmeye koyuldum. Kendimi kaybetmiş olmalıyım temizlik sırasında başımda bir karaltı ile kendime geldim. “Sen yenisin s...
Alice ’in keki masanın üstünde duruyordu. Bir ısırık, yalnızca küçük bir ısırık uyutmaya yetti seni. Uykun ağır, uyandıramam. Algı kapıların ardına kadar açık, anlatmadan duramam. Gitmeden, eteğimdeki taşları kenara bir yere bırakmak seni ağırlaştırmayacak. Korkma! Süslü soslu şeyler değil söyleyeceklerim. Yaşayabildiğim(iz), yaşamayı beceremediğim(iz) şeylerden bahsedeceğim. Resimli, animasyonlu örnekler vereceğim, iz bırakmak için. Her geri dönüşte bir süre kalman için anılar denizinde, renk renk karakterlere bürüyeceğim hem seni hem kendimi. İki boyutlu fonlarda hatırlanacak her şey bundan sonra. Dinlemelisin… İsli-puslu, kirli yeşil mekanda, şirin çileği- votka karışımının su gibi tüketildiği herhangi bir akşam, aynanın önünde beyaz berenin altındaki saçlarınla oynarken gördüm seni ilk kez. Tıklım tıkış barda tek kadındın o an. Her zaman gelen tanıdık yüzler arasında tektin. Yüzünde mavi ağırlıklı bir makyaj, saçında bir mevsim çiçeği, duruyordun öylece. Dışarıdan bir el k...
2015 Haziran ayıydı. Yanına giderken aklımda bir daha görememek, görmemek, görmeyi istememek fikri vardı, hep yanında kalmak fikriyle sarmaş dolaş. Günlerdir koşuşturuyor olmaktan yorgun düşmüş ama yine de gülümseyerek, her zamanki gibi telaşlı vardım yanına. Gözlerinin içi gülüyordu. Ağzımdan çıkacak bir kelimeyi bekliyordu. Böyle düşünmek hoşuma gidiyordu aslında. Gülen gözleri ne demek istiyordu anlayamadığım çok zaman oluyordu. Buluşmadan önce telefonda biraz bahsetmiştim gideceğimden. Bir süre gideceğimden emin gülümsemişti. Çok güzel gülerdi alaycı olduğu zaman ve ben hala aşıktım bu gülüşe. “Gitmek zorundayım, buradaki hikayem tamamlandı.”dediğimde bir parıltı yere düştü yüzünden. “Yürüyelim mi biraz?” Galata sokaklarında yürüdük sessizce bir süre. Onunla karşı kıyıda geceler boyu kaybolmalarımız geldi aklıma. Yürürken hiç yorulmaz, gideceğimiz yeri hiç bilmez, susmayı bir dakika bile aklımıza getirmezdik. Şimdi susuyor ve gideceğimiz yeri biliyorduk ikimiz de. ...
Comments