Posts

Showing posts from January, 2016

Eli...Eli...

"Yürümenin böyle bir şey olduğunu bilseydim, bacaklarımı keserdim." dedi, bacaklarını bıçakla doğrarken. Cümleye sakin girebilse çok daha aklı başında davranacağını düşündüğümden elimdeki sözlüğü gırtlağından içeri soktum. Boğuluşunu izlemek eğlenceli değildi. Çarmıha gerilmiş gibi gergin duruyordu karşımda. Etten bir gergef, çırpınan bir yaraydı. Az biraz yer kalmış ağız boşluğundan kelimeler yuvarlanıyordu yere. Böyle durumlarda, kelimeler yuvarlanırdı genelde. Veyahut sürü klenirdi. Yine de bu dediğime çok itibar etmemek gerekir. Kulağımı ağzına yaklaştırdım. "Eli, Eli..." diyordu. Elimi uzattım. Ayağıyla itti beni. Başını yukarı kaldırdı. Aramice başladığını Türkçe devam ettirdi. "...beni neden terk ettin?" Konu ben değildim, anladım. Gökten saz takımıyla bir çilingir sofrası indi o esnada. Klarneti üfleyen çok kötü bir bakış attı bana. Ruhuma üfledi taksimi. Bir elinde buz kovası olan, susuz domuz sıkısı uzattı...Bana...Solist olan şark...

O FORTUNA

"Bir dünyadaki görevinin bitip bitmediğini anlaman için işte bir ölçüt: Yaşıyorsan bitmemiştir." Mavi Tüy Benimki bitti sanırım. Sokak her zamankinden daha kalabalık göründü gözüme. Bu akşam herkes mesaiye kalmış ve ancak çıkmış olmalı. Saat kaç? Bilmiyorum. Bir yerlerde bir saat olmalı. Pervaza zor çıktım. Geri dönecek değilim. Saat kaç? En son dündü. Onu hatırlıyorum. Ayın dönekliği gibi sürekli değişiyor zaman. Ki zaten bu böyle olmalı değil mi? Demek istediğim o değil. İyi şeyler iyi olarak kalmalıydı, istediğim tek şey buydu. Bir elma mesela, bir ısırık, yalnızca küçük bir ısırık yüzünden çürümeye başlamasın isterdim. Masa üzerinde kahve rengine döndükçe o beyazlık, gözlerimin yaşarması tesadüf değil. Bilinçli bir alınganlıktan. İster miydim sanıyorsun hem o şatafatı hem peşisıra gelen yoksunluğu? Gürültülü, bol ışıklı, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tüm o geceler, hiç gitmeyecekmiş gibi kalan tüm o insanlar...Gittiler. Sen menfur kader! Ciğerlerimi de söküp götürd...

OYUN DÜŞÜNDE KALAN

Evin kapısı ardına kadar açık. Gireni çıkanı belli değil. Dün tanıştığım iki ayyaş, kızları doldurmuş eve. Kevaşe dolu cennetim şimdi. Twister oynuyorlar. “Sol el kırmızıya...Sağ bacak yeşile...”   Başım ağrıdı eklem seslerinden. Gidin başka yerde oynayın, dağılın lan! Bu ev sınırları dahilinde ahlaka mugayir oyunlara izin vermem.   Erkekler için okey ıstakaları ve yeşil çuha var odamda. Birbirinizi kazıklamayın diye iki adet de yancı veriyorum masaya. Çaylar ve tostlar benden beyler. Yalnız maç ve fashion tv izlemek paralı. Söğüt gölgesi değil burası...Kadınlar için ise bir adet şişe ve yaşanmış aşklarım var çekyatın altında. “Cesaret mi? Gerçek mi?”   oynayabilmek için yeterli malzeme sağlanmış durumda yani. Cesaret ten anladığınız beni öpmekse ömür boyu korkak kalmanızı rica ediyorum. Gerçek liğiniz ilk ne zaman seviştiğiniz ise bakire olanları balkondan atarım. Şartlarda anlaştıysak oynamanıza izin verebilirim. Aksi takdirde kapı geldiğiniz zamanki kadar açık f...

Uyku...Biraz uyku...

“ Elini tutmayı ertelediğim o gün, gittin ya arkana bakmadan. Ellerim boşlukta kaldı hep, sensiz üşüdü ya sonra… Kestim onları…” -           Hey! Hiçbir şeyi olmayan adam! Yine kendi kendine mi konuşuyorsun? Git başımdan   carpe diem insanı! Uğraşma benimle. -           Bunu neden yapıyorsun be abi? Neden kaçıyorsun böyle? ‘Gelecek’ ise göreceği de var. Hem geleceğe bugünden hazırlanırsan, söyleyip yapacaklarını avucuna yazıp hazırda beklersen, o gün geldiğinde o zamanki senin bugünün “yapacaklarım listesi” ile başarı şansı olacak mı sanıyorsun? Gelecek korkutuyor beni. Anlıyor musun? Korkuyorum… Her şey belirsiz, flu. Ne olacağını kestirememek ürkütücü. Bu yüzden erteliyorum hayatı elimden geldiğince. Sonraki adımın ne olacağını bilememek, hazır olamamak düşüncesi korkutuyor beni.   -         ...

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Alice ’in keki masanın üstünde duruyordu. Bir ısırık, yalnızca küçük bir ısırık uyutmaya yetti seni. Uykun ağır, uyandıramam. Algı kapıların ardına kadar açık, anlatmadan duramam. Gitmeden, eteğimdeki taşları kenara bir yere bırakmak seni ağırlaştırmayacak. Korkma! Süslü soslu şeyler değil söyleyeceklerim. Yaşayabildiğim(iz), yaşamayı beceremediğim(iz) şeylerden bahsedeceğim. Resimli, animasyonlu örnekler vereceğim, iz bırakmak için. Her geri dönüşte bir süre kalman için anılar denizinde, renk renk karakterlere bürüyeceğim hem seni hem kendimi. İki boyutlu fonlarda hatırlanacak her şey bundan sonra. Dinlemelisin… İsli-puslu, kirli yeşil mekanda, şirin çileği- votka karışımının su gibi tüketildiği herhangi bir akşam, aynanın önünde beyaz berenin altındaki saçlarınla oynarken gördüm seni ilk kez. Tıklım tıkış barda tek kadındın o an. Her zaman gelen tanıdık yüzler arasında tektin. Yüzünde mavi ağırlıklı bir makyaj, saçında bir mevsim çiçeği, duruyordun öylece. Dışarıdan bir el k...

KAFAMI SEPIA’YA ÇARPTIM

Masamı temizlerken sararmış iki bilet buldum, ilk gençliğin festivallerinden birinden hatıra. Koçanları yırtılmamış iki bilet. Gidilmemiş iki film… “ Dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum” , “ Konuş onunla ”. Ne güzel filmlerdi onlar kim bilir? Ben bilmem. Bir kere kaçırmışım ya o fırsatı, bir dahaki seferi olmaz. Gösterimden kalkalı da çok oldu. Tek başıma izleyemem, sıkılırım. Odama gir, DVD leri kır anne! Yatağıma serp. Duraksayan düşlerimde parça girsin araya. Muzır hayallerim uzun/sepia/manalı sekanslarla renklensin. -           Çok içtin! Gidelim artık. İyiyim ben. Hem de çok. Sahi, iyi biriyim değil mi? Kimseye zarar vermedim değil mi? Dur, hemen ilkokuldan bahsetme. O çocuğun dudağını haksız yere patlatmadım. Hatırladın mı, bana küfretmişti. Ağabeylerinden kaçarken merdivenden yuvarlandım. Bak, burnumdaki iz o muhteşem serbest düşmeden hatıra. “Kafanı taşa vurmadan anlamazsın taşın taş olduğunu”. Ben bu sayede anladım...