O FORTUNA
"Bir dünyadaki
görevinin bitip
bitmediğini
anlaman için
işte bir
ölçüt:
Yaşıyorsan
bitmemiştir." Mavi Tüy
Benimki bitti sanırım. Sokak her zamankinden daha kalabalık göründü gözüme. Bu akşam herkes mesaiye kalmış ve ancak çıkmış olmalı. Saat kaç? Bilmiyorum. Bir yerlerde bir saat olmalı. Pervaza zor çıktım. Geri dönecek değilim. Saat kaç? En son dündü. Onu hatırlıyorum. Ayın dönekliği gibi sürekli değişiyor zaman. Ki zaten bu böyle olmalı değil mi? Demek istediğim o değil. İyi şeyler iyi olarak kalmalıydı, istediğim tek şey buydu. Bir elma mesela, bir ısırık, yalnızca küçük bir ısırık yüzünden çürümeye başlamasın isterdim. Masa üzerinde kahve rengine döndükçe o beyazlık, gözlerimin yaşarması tesadüf değil. Bilinçli bir alınganlıktan. İster miydim sanıyorsun hem o şatafatı hem peşisıra gelen yoksunluğu? Gürültülü, bol ışıklı, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tüm o geceler, hiç gitmeyecekmiş gibi kalan tüm o insanlar...Gittiler. Sen menfur kader! Ciğerlerimi de söküp götürdün beraberinde. Gizlice, örtülü, gölgeli bir karanlıkla çöktün genç bedenim üstüne. Toyluğumu fırsat bildin. Önce zevki verdin ellerinle. İhtirasın, hırsın kucağına sen ittin beni. Kabul ediyorum, ben de isteksiz değildim, direnmedim sana. Ama yeter! Bir sonraki adım benim adıma olacak!
Benim adım? Hiçlik... Senin yarattığın yalandan sıyrılmam zaman aldı. Sırtıma geçirdiğin gömleği de sen gibi çıkarıp attım üstümden. Çıplak sırtımı sinsi yarenliğine dayıyorum şimdi. Oyun benim oyunum. Bu kez zar benim elimde. İçimde akan kanı hisset. Dışarı çıkmaya can atan o sıcaklığı...Hisset! Artık bir manası yok tüm o zehirli sözlerinin. Kulaklarım seni duymayacak, gözlerim görmeyecek zulmünü. Ama sen bunu zaten biliyorsun değil mi? Epeydir uğramaz oldun odama. Tüm ışıltını da götürdün beraberinde. Bir iki kırık dökük eşyayı saymazsak eğer bomboş, koca bir kafesteyim. Kafesim kuş aramaya çıkmaz artık. Son kalan nefesi de verecek birazdan. Bağırmak istiyorum. Son kez. Ses tellerim kopana kadar. Kelimelerim geceye karışsın. Manası yok, hiç olmasın. Hiç olsun! Hiç…
Terliyorum. Gece içiyor beni yavaş yavaş. Soğuk dudağını hissediyorum rüzgarın. Ürperiyorum. Aklım bir an olsa da çelindi. İçeri mi dönsem? Ama yok. Dönmek; sağlıklı bir geleceğe, aydınlık bir akıla dönmek
olmayacak. Sağlığım ve erdemimden başka bir şeyim yokken bana ilk sokulduğunda sırtımı dönemedim ya sana, şimdi yitirmişken hepsini senin ellerinde yavaşça, artık hiç dönemem. Hiç mücadele etmemişim gibi hala daha aklımı çelmeye çalışıyorsun rüzgar kılığında. Oysa ki, savaştım senle. Art niyetini gördüğüm an birçok yabancı gözde, yırtmaya çalıştım tüm o şaaşayı. Kader! Sen güçlüydün. Benden fazla. Yere serdin çok kez beni. Her düşüşüm sonraki kalkışlarıma bahane oldu. Yere iten de sendin, yerden kaldıran da. Bir kez daha
duy ismini ağzımdan: Menfur kader! Oyun benim oyunum, adım benim adımım demiştim sana. Sıra bende! Senin tebeşirini izlemeyecek ayaklarım. Senin anlamlarına bulanmayacak ruhum. Bulunmayacak bedenim senin istediğin yerlerde. Terliyorum. Sırtımda terimin çizdiği yoldur senin yerini alan. Kader dediğim o korku, heyecan, güç, çare-sizlik. O hiç işte!
Hey! Siz aşağıdakiler! Kendime vedam bitti, sıra sizde. Kader öldü, ölecek. Onu da götürüyorum
gideceğim hiçe. Sonrası aklınızın beyazlığı. Asıl şimdi korkun her adımınızdan. Bir tek ben
ıslatamam kaldırımları. Şimdi, herkes ağlasın benimle.
Deniz Akyüz
Kadıköy, 27.01.2015
görevinin bitip
bitmediğini
anlaman için
işte bir
ölçüt:
Yaşıyorsan
bitmemiştir." Mavi Tüy
Benimki bitti sanırım. Sokak her zamankinden daha kalabalık göründü gözüme. Bu akşam herkes mesaiye kalmış ve ancak çıkmış olmalı. Saat kaç? Bilmiyorum. Bir yerlerde bir saat olmalı. Pervaza zor çıktım. Geri dönecek değilim. Saat kaç? En son dündü. Onu hatırlıyorum. Ayın dönekliği gibi sürekli değişiyor zaman. Ki zaten bu böyle olmalı değil mi? Demek istediğim o değil. İyi şeyler iyi olarak kalmalıydı, istediğim tek şey buydu. Bir elma mesela, bir ısırık, yalnızca küçük bir ısırık yüzünden çürümeye başlamasın isterdim. Masa üzerinde kahve rengine döndükçe o beyazlık, gözlerimin yaşarması tesadüf değil. Bilinçli bir alınganlıktan. İster miydim sanıyorsun hem o şatafatı hem peşisıra gelen yoksunluğu? Gürültülü, bol ışıklı, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tüm o geceler, hiç gitmeyecekmiş gibi kalan tüm o insanlar...Gittiler. Sen menfur kader! Ciğerlerimi de söküp götürdün beraberinde. Gizlice, örtülü, gölgeli bir karanlıkla çöktün genç bedenim üstüne. Toyluğumu fırsat bildin. Önce zevki verdin ellerinle. İhtirasın, hırsın kucağına sen ittin beni. Kabul ediyorum, ben de isteksiz değildim, direnmedim sana. Ama yeter! Bir sonraki adım benim adıma olacak!
Benim adım? Hiçlik... Senin yarattığın yalandan sıyrılmam zaman aldı. Sırtıma geçirdiğin gömleği de sen gibi çıkarıp attım üstümden. Çıplak sırtımı sinsi yarenliğine dayıyorum şimdi. Oyun benim oyunum. Bu kez zar benim elimde. İçimde akan kanı hisset. Dışarı çıkmaya can atan o sıcaklığı...Hisset! Artık bir manası yok tüm o zehirli sözlerinin. Kulaklarım seni duymayacak, gözlerim görmeyecek zulmünü. Ama sen bunu zaten biliyorsun değil mi? Epeydir uğramaz oldun odama. Tüm ışıltını da götürdün beraberinde. Bir iki kırık dökük eşyayı saymazsak eğer bomboş, koca bir kafesteyim. Kafesim kuş aramaya çıkmaz artık. Son kalan nefesi de verecek birazdan. Bağırmak istiyorum. Son kez. Ses tellerim kopana kadar. Kelimelerim geceye karışsın. Manası yok, hiç olmasın. Hiç olsun! Hiç…
Terliyorum. Gece içiyor beni yavaş yavaş. Soğuk dudağını hissediyorum rüzgarın. Ürperiyorum. Aklım bir an olsa da çelindi. İçeri mi dönsem? Ama yok. Dönmek; sağlıklı bir geleceğe, aydınlık bir akıla dönmek
olmayacak. Sağlığım ve erdemimden başka bir şeyim yokken bana ilk sokulduğunda sırtımı dönemedim ya sana, şimdi yitirmişken hepsini senin ellerinde yavaşça, artık hiç dönemem. Hiç mücadele etmemişim gibi hala daha aklımı çelmeye çalışıyorsun rüzgar kılığında. Oysa ki, savaştım senle. Art niyetini gördüğüm an birçok yabancı gözde, yırtmaya çalıştım tüm o şaaşayı. Kader! Sen güçlüydün. Benden fazla. Yere serdin çok kez beni. Her düşüşüm sonraki kalkışlarıma bahane oldu. Yere iten de sendin, yerden kaldıran da. Bir kez daha
duy ismini ağzımdan: Menfur kader! Oyun benim oyunum, adım benim adımım demiştim sana. Sıra bende! Senin tebeşirini izlemeyecek ayaklarım. Senin anlamlarına bulanmayacak ruhum. Bulunmayacak bedenim senin istediğin yerlerde. Terliyorum. Sırtımda terimin çizdiği yoldur senin yerini alan. Kader dediğim o korku, heyecan, güç, çare-sizlik. O hiç işte!
Hey! Siz aşağıdakiler! Kendime vedam bitti, sıra sizde. Kader öldü, ölecek. Onu da götürüyorum
gideceğim hiçe. Sonrası aklınızın beyazlığı. Asıl şimdi korkun her adımınızdan. Bir tek ben
ıslatamam kaldırımları. Şimdi, herkes ağlasın benimle.
Deniz Akyüz
Kadıköy, 27.01.2015
Comments