EFLATUN’UN KULAKLARI ÇINLASIN

Geçmiş, gözlerimin önünden yağlı, kirli bir kıl topağı gibi geçiyordu epeydir.. Başta nedenini kavrayamamıştım. Çocukluğum, melankolim kısa film festivali tertiplemişti sanki ve ben her filmi onlarca kez izliyordum usanmak, uslanmak nedir bilmeden. Meğer uzayan saçlarım dökülmüş yüzüme. Yıkanmamış, keçe gibi, rüzgara karşı dahi direnen kıllar örtmüş önümü.. O kadar ki gittiğini bile anca anlayabilmiştim. Demek artık yıkanma,arınma zamanı gelmişti pasaktan, içi boşaltılmış aşktan.. demek istediğimi yiyebilir, istediğimi 15 dakikalığına sevebilirdim artık..ama.. yapamadım! Sen yokken seni hiç düşünmedim diyemem, ben vardım ya senden arta kalan.. Sen yokken ben hiç üşümedim diyemem, sen vardın ya Şubat soğuğunda göğüs kafesimi açıkta bırakan..

Bir yere gittiğin yoktu aslında. Hep bir adım hep bir adam önümde veya arkamdaydın.. Bir oyun oynuyorduk ama sen daha kuralları bile bilmiyordun. İşin aslı oyunu hiç umursamıyordun.. Önüm arkam sağım solum sendin ama saklanmıyordun. Ya ben seni görüyordum ya sen beni görmüyordun. Gözlerini metafor duvarlarına yaslayıp yuman, istesen içinden 1den teneşire kadar sayacak olan, hatta kendinden kaçıp saklanan bile bendim. Oysa sen; -sanki hayat arkandan kovalıyormuş gibi- hızlı, hırslı adımlarla bir yere ulaşmaya çabalayan, o sırada olay mahallinden geçmekte olan her hangi bir yabancıydın. Ara ara dönüp de “ah şu çocuklar, ne de güzel oynarlar. Ne de güzel gamsız kasavetsiz hayattır bu!” şeklinde bakan bir yabancı..Bir an göz göze geldik, kaçırdın gözlerini. Oyunu bırakıp koştum, yanına geldim.Elimi soğukta -sırf artık bir arada üşüsünler diye- ellerine verdim, geri çektin ellerini. Ellerim hep sensiz üşüdü sonra. Yaz sıcağında titredim sensiz. Titreyip de özüme dönemedim. Özüm senin civarında bir yerlerde kaybolmuştu, aramaya güç bulamadım.

Bir zaman sonra, her şeyin masal gibi olmasını istedim. Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz bahar olacaktı ve pireler berberlikten istifa edip uzun, deliksiz uykular sırasında malum bölgelerde uçuşacaktı yalnızca.. Yazık ki olmadı… Uyuyamadım. Çoğu gece göz kapaklarıma günlük sorunlar bağladım, acıdan ağladım, ağlamaktan yorgun düştüm yine de uyuyamadım. Sabahlara doğru etil alkolsüz dahi sızdım bir iki mevsim boyu. Gündüzlere geç kaldım bu yüzden. Dostlarımla buluşmaları benden daha kadir kıymet bilir tanıdıklara devrettim. Boynumda “ Bir işim çıktı gelemeyeceğim” tabelasıyla dolaşıp durdum. “Dün, bugün için ‘gelecek’ diyorduk. Ne oldu? Geçip gidiyor işte!” diye diye gece yarısını bir iki geçe’lere tav oldum. Yoruldum sensizlikten. Madem sen yoktun araya madam soktum. Kadın, kız, kevaşe soktum. Akrep oldum gelgeç şehvetimle kendimi soktum. Öldüm, mitlere inat küllerimi şehre savurdum. Şehir geri tükürdü beni, yepyeni bir adam oldum…
Ta ki kadrajda sen görününceye dek. Yakın olunca sana zorunlu mesai saatlerinde, uzakta bıraktıklarım buldular yine beni evin istenmeyen kedisi gibi. İlk yine ben yaklaştım sana. Ağzımı açtım, ses çıkmadı. Elimi uzattım, tenine değmedi. Sonra adımı senin ağzından duydum, hangi cümle içinde kullandığına bile aldırmadım..Şimdi sen, ben giderken ayrı yerlere, senden bana yalnızca dudağındaki gülümsemeye kondurduğun ismim kaldı. Hızlı adımlarının ve uzun adamlarının altında ezilmeyeyim diye durmuyorum artık hayatının ya da gözünün önünde. Ama son bir şey istiyorum senden: Beni bir kez daha öldürsene?

Comments

Popular posts from this blog

Pisi

ÇİZGİLİ ANI DEFTERİ (BİR ÇİZGİ FİLM GÜZELLEMESİ)

Fade Out (Öz gözümden)