Posts

Showing posts from 2007

dark side of the sea -on-

bir adet mp3 player yeterlidir hayatı şarkılarla tanımlamak için..kurgu olduğu fazla belli olmasın diye shuffle mode on durumuna getirilir ve yola koyulunur..halbuki listeyi hazırlayan da sizsinizdir (konu ile alakalı gbkz için god is a dj )..her neyse..yola koyulunur..ilk adımla birlikte müzik duyulmaya başlar..yolda hazırlıksız yakalanmışsınızdır..yağmur bastırır birden..damlalar yüzünüzü kırbaçlarken rüzgarın da etkisi ile travis den why does it always rain on me çalar..pek bi manidardir..sonra yağmur kesilir, toprak kokusu yayılır etrafa..ciğerleriniz temiz hava ile dolu ama ruhunuz boştur.mp3 durur mu yapıştırır cevabı: manic street preachers empty souls .. yürüyüş çok uzun sürer..tahmin edilenden çok..arada pentagram yorumu ile uzun ince bir yol çalar..nereye gideceğinizi bilmiyorsunuzdur..imdadınıza bir şarkı daha yetişir.. the mamas and the papas dan flowers in your hair ..güzel bir huzur kaplar içinizi..seversiniz içinde yaşadığınız şehri nedensizce..tarihine saygı duyas...

dark side of the sea -dokuz-

yürüyor çarpık adımlarla rüzgara karşı..soğuk bedeninin bir ucundan girip iç organları donduruyor..sonra çıkıp gidiyor..belki de siktirip gidiyor..o an anlayamıyor bunu..idrak edemiyor..yolda bedenler çarpıyor koluna bacağına..tanınmadık kadın bedenleri..uzuvlar yapışıyor..bırakmıyor peşini, en gereksiz hatıralar gibi..acı yanları gibi geçmişin..geçmişin gölgesinde bir adam orta oyunu sergiliyor..sönmeye yüz tutmuş sokak lambasının cılız ışığında..bıy bıy diyor gür sakallı ana karakterlerden biri..manalı geliyor bu cümle ona..kulağına çarpan tüm diğer sevgi dolu kelimelerin aksine..kaldırıma vuran aksine bakıyor ardından..kendi boyundan kısa bu gölge..aslı yürürken duran bir gölge..reddediyor hareket etmeyi bu karaktersiz bedenle..ruhsuz, arsız, vicdansız, düşüncesiz, kimsesiz bu bedenle..cebinden çıkardığı fenerle öldürüyor gölgeyi..oyalı, kök boyalı mendili ile delillerden temizliyor bölgeyi..delilerden o anlıyor, konuşuyor onlarla..kendi ile.."nasılsınız" diyor.."iyiy...

dark side of the sea -sekiz-

baş ağrısı..dayanılmaz..matkap verseler eline, gözünü dahi kırpmadan öldürecek tüm beyin hücrelerini..çocuk! sus artık..bağırma..kıvranma acıdan odanın bir ucunda..ucunda ölüm yok ya..tüm ağrı kesicilerden kokteyl yap kendine, şemsiye ile limonu unutma..misket limonu kullan mutlaka.. biraz da alkol ekle ki ortam şenlensin..sağ yanından giren ağrıyı alsın..götürsün kimsenin gitmek istemeyeceği arka mahallelere..mahal vermesin bedenin zayıflığı ruhun yenik düşmesine..dik dur..ur değil ki kafandaki..uğur getirsin diye kafana konmuş talih kuşu sanırım bu..biraz semirmiş sadece..ağrı ondandır..ondan geriye doğru say..say ki güzelleşsin herşey..önce buna inan..10,9,8..fişini bekleyen priz..7,6,5..buzhanede unutulmuş leş..4,3,2..hayat eğlenceli değil ki.. ve 1..açık bir kapı bul, kapat peşinsıra içine gir!

runaway train

farkındayım: bir insan asla bir açıklamada bulunmadan bırakıyorsa birini, o bitiş, bir nükleer patlamadır ve radyasyon bulaşır bütün gerçek sevenlere! sen ne zaman istersen saldır: silahım yok benim! sen ne zaman istersen saldır: benim ellerim yukarı! sen ne zaman istersen saldır: ben yalnızca ve yalnızca sevdim! sen ne zaman istersen saldır: tekrar ölmez ölüler! sen ne zaman istersen saldır: ölme hususunda ben de sana yardım ederim! sen ne zaman istersen saldır: bak, yanılmamışım işte duyarlıymışsın senin reddetmene rağmen o zamanlar benim savunduğum gibi, hiç değilse saldırabilecek kadar duyarlıymışsın sana çok teşekkür ederim! K.İskender

dark side of the sea -yedi-

üzgün..güz günü..alıngan..almaya meyilli dünyanın tüm acılarını..işlemediği suçtan mahkum her masum gibiydi..ne eksik ne fazla..yine de akıllanmaz yetinmez asla..eli zayıf oturmuş poker masasına..elinde sahte okey var..masalar karışmış..ahlak masasında fuhuş yapıyor doğu bloğu beyaz tenlileri..narkotik masasında uzun ince kokain yolları.."bana haşhaşi cenneti yolları..sana kurşunlar" diyor yolu kaygıdan geçen biri..dinlemiyor kara kaplumbağası onu..eve saklanıyor..sesten rahatsız olmuş gibi..başa dönüyor cd..birinci şarkı ile üçüncü şarkı karışıyor..akıllı, bodur prodüktör buna maksi single diyor..maksimum yalnızlık değil mi bu? yalan beyanda bulunmak serbest..dördüncü murat vicdana geldi..mey ile tütün de serbest..es rüzgar es..dört tarafı duvar otogar yakın nasıl olsa..ilk otobüs maziye..sonrakini bekle..muavine gül, kolonyanın fazlasını kap..şöföre gül, bayan yanı otur..bayana gül, alsın canını hiç acıtmadan..levrekten kılçık temizler gibi..kılçığını as ipe..kurusun..aranı...

sen giderken

Durdum baktım arkandan sen giderken Bana bir hoşça kal bile demeden giderken İnsan neler duyar anladım o zaman Can alıp başını bedenden giderken           Ataol Behramoğlu

19 NO.LU SONNET

Yalnızca benden kaçma yeter Boş sözler de etsen duymak istiyorum seni Sağır olsan gönlüm sözlerini ister Dilsiz olsan gördüğünü. Kör olsam, seni görmek isterdim Sen yanımda yol gösterici oldun Uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı Bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı 'Bırak beni yaralıyım' desen de boşa Görevden dönülmez, yalnızca ertelenir Başka bir yerde değil, yalnızca burada Bilirsin özgür değildir gereksinilen kimse Gönlüm her şeyden önce seni ister Biz de diyebilirim, ben yerine. B. Brecht

beklemek

- Gerçek bir "feyk"amber'e - uzun zaman önceydi..86 ya da 87 yazıydı sanırım..çocuktum, sayılarla işim olamayacak kadar hem de..hemen çaprazında kanalizasyon akan sokağın başında durmuş gözümle gece karanlığını delmeye çalışıyordum, iki kadeşimle birlikte..annem gece vardiyasına gitmiş, bizi birbirimize emanet etmişti..ama babam gelecekti..hem de yeni aldığı mavi renkli station wagon ford'uyla..arabaya dair bildiğim iki şeyden biriydi mavi olması..ki gece karanlığında ışıksız sokakta gerekli yardımı yapamayacak özelliğiydi bu..diğeri yuvarlak farlara sahip olmasıydı..kardeşlerimle beraber yolu gözlemeye koyulduk, bir dakika bile gözümüzü ayırmadan..her gelen yuvarlak farlı arabada umutlarımız güçleniyordu, gelip geçene kadar önümüzden.. selamsız bandosu gibi evimizin reis-i cumhurunu bekliyorduk sanki..her gelip geçen araba umutlarımızı da götürüyordu..ona ihtiyacımız vardı ve o hala gelmemişti..merak korkuya, korku çaresizliğe dönmüştü..hangimiz diğerine değse sici...

dark side of the sea -altı-

acı..yorumsuz..artık..acıyorum sus..dinle..dinlen kelimelerime yaslanıp..ıslak zeminlere serdiğim acıklı "seni seviyorum"lar var burada..söyleyene değil söyletene bak..bak yüzüme..sakallarım büyümeyi reddediyor sen gittiğinden beri..ruhum gibi yüzüm de köse kaldı..egom kendine bir köşe satın aldı..orada yerleşik bir yaşam sürmekte şimdi..sağ elim yanağımı okşuyor, sol elimle kalbime tampon yaparken..kendinden nefret edip kendini sevmek gibi birşeymişsin sen..bunu anlıyorum dudağıma değen tuzlu sıvıyı yalarken..erken, ölmek için..çok erken..daha yolun yarısına varmamışken..zombi filmleri izliyorum bu yüzden..ki onlar nasıl davranır bileyim..bileyim de topluluk içinde bir falso vermeyeyim..yiyeyim önüme gelen yaralı tüm kalpleri..kendime gelmek için..ben gibisini sevmeliyim..im..dandik günlük gazetelerin bulmaca sayfalarının demirbaşı..beklediğim..bir işaret..hayal et..her istediğine gebeyim..dön de..döneyim..öl de..bir otuz sene zombi gibi yaşayayım..sonra bakarız..beraberce h...

dark side of the sea -beş-

öpmek ya da big mac..arasında zerre fark yok gözünde..ikisini de tercih etmiyorsun ne de olsa..havada savrulan dudaklar doluyor şehre..şehir naneli sakız kokuyor şimdi..gelinlik çağındaki kızlar pencere altlarına tünemişler..korkuyorlar..kırım kongo kenesi gibi yapışıyor ya dudaklar..gizleniyorlar..izleniyorlar halbuki gayet yakından..bilmiyorlar..açığa çıkmak, göz önünde olmak en iyi saklanma yöntemidir..anlamıyorlar..hiçbir şeyi..sevemiyorlar kimseyi..sevmek istemiyorlar belki..bekledikleri sınırlı sorumlu bir ilgi..sadece..ilgi..bilgiden yoksun, samimiyetten arınmış ilgi..ayakları yere sağlam basan kötü kalplide barınmış sahte bir sevgi.. isteğin isteğimdir artık..ucuzu seven, bol keseden ödün veren küçük!..boğazım zift dolu, mütemadiyen gıcık..yalan dolan bir sevişmeye doladım seni..dolmalık biberin dolma kısmı sen, iç harcı ben oldum artık..tadı tuzu eksik..

dark side of the sea -dört-

olmuyor..dolu adı üstünde..daha fazlasını almıyor..midesi bulanıyor..kusuyor ortalık yere..bir insanı kaybetmeyi göze alır da insan iran halısına kıyamıyor..yamıyor yaralarını gündelik telaşlarla..talaşlarla örtüyor pisliğin üstünü..astına selam veriyor, eğiliyor önünde..üstünü sallamıyor..görmezden geliyor..yolları bilmiyor..kayboluyor..gözleri seçemiyor sokakları, doğru insanları..körü körüne yürüyor..adını bilmediği sokaklarda..bir aşktan başkasına deniz yolu ile geçmeye çalışıyor..klasik otomobillerden iç lastiği çalıyor, öyle bırakıyor kendini suya..suya sabuna dokunmuyor severken..kendinden kaybetmekten korkuyor..korkarak yaşamaya çalışıyor..sıcak havada leş gibi narsizm kokuyor..pasifik okyanusunda pasifist davranıyor..yüzmeyi reddediyor..bırakıyor kendini..batmıyor bir türlü..boğulmayı bile beceremiyor.. gözünün görmediğini, kulağının duymadığını merak ediyor..aramıyor, sormuyor..tembelliğine kılıf örüyor..8 numara şişi kalmamış, alt komşusundan bir fincan istiyor..şişi alıp fi...

dark side of the sea -üç-

kara..gözünden akan rimel..yanağına değen şey..kara..sabaha kalmaz leke..ph'ı düşük asit bu..değdiği yer oyuk..çukur artık..gözünde gördüğüm düşler başka yaşamlardan artık..bana..gülme..gülünce geriliyor yüzün..eriyor gözlerin avcumda..yüzümde retina izleri, iris parçaları ellerimde..tanınmaz haldeyim..alnı açık, yalın haldeyim..deyim yerinde ise gidip sevmeliyim..kabuklu yemiş atmadan, taze yaraların kabuklarını koparmadan..sevmeliyim..içmeliyim ab-ı hayattan gece vakti..rh seçimi yapmadan..alelade insana tapmadan..yaşam destek ünitesine köstek olmadan.. eğik duran bir kalem, yaslandı diğer bir meyilliye..ancak böyle durabilecekti ayakta.. inanmıştı..koşullanmıştı..konuşlanmıştı en zayıf noktasına insanların..ruhlarına sızdı..arsızdı..oradan buradan kelime çalan bir hırsızdı..mesleğin en iyilerindendi..duygularını tornaya kaptırdı..malülen emekli oldu..yemekli toplantılara soğuk nevale oldu..bir iki komik fıkra bilirdi..onları da yöresel akraba eğlencelerinde unuttu..umuttu..içind...
Image

dark side of the sea -iki-

kaçtı?..şimdi saat..kim biliyor ki zamanı tutmayı? elleri sabunlu kalmış, hijyene yenik düşmüş kız..armış seni ayakta tutan..yüzün kızarmış yarı erotik cümleler duyduğunda..saklanmışsın evinin en kuytu köşesine..meyhanedeki sararmış bıyıklı abi el salladı "neşesine içiyoruz be evladım, neşesine!"..neşesi yetmez be amca..keder ağlarını örmeli..ağlatmalı insanı..kuruyan yanaklarım değil, içim..biçim beni kendine hapseden..güzel bir çift göz, belki dudak en pembesinden..ah bir de küçük bir burun..ne denilebilir ki? "git" mesela..tercih edilmese de denmelidir, denenmelidir..kalanda tortu bıraksa da gidendir hep eksik kalan..niye gittiğini kime gittiğini bilmezse şayet..et, her taraf..kimsenin farkı yok birbirinden..herkes herkesi kendine seviyor..üstüne yakışana sarılıyor..elbise olmak birine neden tercih sebebidir? karşıdaki kötü bir terzi ise şayet, kalabalıkta giyilmeyecek dandik kumaştan bir elbise olmayı kim ister? "ben isterim" dedi kız.."ben hister...

dark side of the sea -bir-

korkuluklardan korkan bir karga kanadının altında yarısı yenmiş bir portakal taşıyordu..portakalın orda kalmaya niyeti yoktu..düştü yere..yuvarlandıkça büyüdü, arsız bir kartopu gibi..kar..şapka takınca serbest piyasa ekonomisine karşı koruyor ya kendini..adam sınıfında o şimdi..karanlık, her yan karanlık..ecinniler basmış dört yanı..yanı başında duran abajur örümcek ağı bağlamış..örümceklerden korkan radyoaktif adam fantastik dörtlüleri yakmış yolun ortasında..acil bir durum olmalı..el frenini çekip, inmeli aşağıya..ama el ulaşmıyor frene..yabancı organlara mastürbasyon yaptırmaktan, el frengi artık..korunmamış, yazık..yolda greenpeace kartpostalı satan çocuğa..yazık..dünyayı kurtaran adam çekildi..haber vermeli biri.. tepetaklak gitmekteyiz arzın merkezine..jules verne nerde? kaptan cousteau, biz de arkasından kustuk..deniz tutar bizi..geç farkettik..tek kişilik hikayelerden kalabalıklar yaratmak için çoğul zamirlere sığındım..aslında, kelimeleri sıra sıra dizen bir sığ idim..aynı öl...

DIE DIE MY DARLING

- Metallica’ya sevgilerimle- Die my darling, die my içimdeki darling. Geber artık.. Beni yalnız bırak. Etiyle kemiğiyle benim olmayanı neden isteyeyim ki yanımda? Neden paylaşmak isteyeyim ki adamlarla, ad amcıklarla … Görmek istemiyorum bir daha gülerken seni. Benimle değil de bana gülüyormuşsun gibi geliyor. Neyime gülüyorsun ki kaltak! Çok mu komik ağlıyorum karşında?.. Ya da uzun hayatın için çok mu kısa metrajlı film gibi görünüyorum?…Kendime güvenmiyorum..Evet! En az sana olduğu kadar… Yine de kötü sayılmam senin gibi. Kötü… Ne ifade ediyor sana?.. Sözlükler ne diyor bu konuda? Bilmiyorum.. Tüm dünya sözlükleri birleşin, burada sıfat tamlamasına uygun orospu bir tamlanan var! Tarafsız bölgelerde kaleme alınmış sözlüklerden başka kim açıklayabilir ki ‘kötü’yü kendinden yorum katmadan? Halbuki herkesin kötüsü kendine. Her kötü kendi g***ü s**meli bence.. Üzgünüm -ama fazla değil- sen de kötüsün! İyilik özünden ve o gece gündüz kapanmayan kan çanağı gözünden akıp gitmiş…Eee n’olmuş ...

EFLATUN’UN KULAKLARI ÇINLASIN

Geçmiş, gözlerimin önünden yağlı, kirli bir kıl topağı gibi geçiyordu epeydir.. Başta nedenini kavrayamamıştım. Çocukluğum, melankolim kısa film festivali tertiplemişti sanki ve ben her filmi onlarca kez izliyordum usanmak, uslanmak nedir bilmeden. Meğer uzayan saçlarım dökülmüş yüzüme. Yıkanmamış, keçe gibi, rüzgara karşı dahi direnen kıllar örtmüş önümü.. O kadar ki gittiğini bile anca anlayabilmiştim. Demek artık yıkanma,arınma zamanı gelmişti pasaktan, içi boşaltılmış aşktan.. demek istediğimi yiyebilir, istediğimi 15 dakikalığına sevebilirdim artık..ama.. yapamadım! Sen yokken seni hiç düşünmedim diyemem, ben vardım ya senden arta kalan.. Sen yokken ben hiç üşümedim diyemem, sen vardın ya Şubat soğuğunda göğüs kafesimi açıkta bırakan.. Bir yere gittiğin yoktu aslında. Hep bir adım hep bir adam önümde veya arkamdaydın.. Bir oyun oynuyorduk ama sen daha kuralları bile bilmiyordun. İşin aslı oyunu hiç umursamıyordun.. Önüm arkam sağım solum sendin ama saklanmıyordun. Ya ben seni görü...

DÜŞÜNÜYORUM, ÖYLE İSE WARUM?*

Image
Düşünüyordum…Öylece…Hiçbir şey yapmadan. Önümde; şöyle ucuzundan bir paket sigara, çok kullanılmış bir çakmak ve plastik bardakta önceki günden kaldığı hayli belli olan katran karası çaydan oluşan az aksesuarlı masa ve hiç tanımadığım, tanıyıp da anlamadığım onlarca kişinin içinde. Düşünüyordum sadece… Sistemsiz, istemsiz öylece, saatlerce… Kimsenin bilmediği yerleri düşünüyordum. Sonra, -eğer varsa- orada yaşayanları ve yaşadıkları yer hakkında orayı bilmeyenlerden daha mı çok şey bildiklerini düşünüyordum. Aynı akıbeti mi paylaşıyorum ki ben onlarla? İçinde var olmaya çabaladığım bu metropolümsü şehir hakkında daha dün Haydarpaşa’dan, sıkıntılı bir yolculuk sonrası, şehre giriş yapmış ve ilk gelişinin heyecanını valizinden çoktan çıkarıp rehber diye ceketinin cebine sokuşturmuş “herhangi bir yer”liden daha mı fazla bilgiye sahiptim sanki? Yaşadığım şehir büyük. Yaşadığım şehir gereksiz ayrıntılarla dolu. Bildiğim; çocukluktan beri bir şehir bu yaşadığım. Burayı tasvir için bir be...

o geri geldiğinde

Image
O gittiğinden beri bekliyordu. Gidişinin yarattığı boşluk kapladıkça odayı, hasreti daha da bileniyordu. O’nun terk ederken tüm söyledikleri bir bıçaktı ve kafasının içinde sağlıklı kalan birkaç düşünceyi de yontuyordu sanki. Akıl sağlığını iyiden iyiye kaybetmişti ve kendini o geri geldiğinde yapacağı zehir zemberek konuşmaya hazırlıyordu. Nazım gibiydi hasretliği. Omuz başı o gittiğinden beri boştu, acıyordu. Doğaldı. Çünkü gitmesin diye elini sıkıca kavramıştı o’nun. Ama o, daha dirayetliydi, söküp götürdü hem sağ kolunu hem kara ufacık bedenini. Bedeniyle beraber bavula özenle yerleştirilmiş anılardan, ortak geçmişten bahsetmek bile istemiyordu. Güzel günlerdi onlar ve tüm iyi şeyler gibi fotograf albümlerine hapsolmaya mahkumdu…Bekliyordu…Gelecekti bir gün. “Geldiğinde iyi olmalıyım. Fark edebilmeli onsuz da ayakta durduğumu” diye düşündü. Ancak düşüncelerini uygulayacak isteği belli belirsizdi. Çaba sarf etmek, hem de kendi cinsinden olmayan biri için basitlikti. Kendi için ise b...

HALETİ RUHİYE

Image
“ Kimseye etmem şikayet Ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi Baktıkça istikbalime ” Beynimim yakından bakılınca görünen bir köşesinde dönüp duruyor bu dizeler..Günlerdir. Kaldırım taşlarının oyuklarından doğru eve gitmeye çalışırken dudaklarımdan dökülüveriyor melodisini de sürükleyerek peşi sıra. Hava çok soğuk oluyor bazen burada. Sözcükler daha ağzımdan çıkar çıkmaz donup düşüyorlar yere. Daha geçen hafta sonu aldığım yepyeni paltomu kırıştırmak pahasına eğilip topluyorum onları özenle. Oysa üstüm başım kırışmasın diye toplu taşıma araçlarında dahi oturmam normalde. Ama bu özel bir durumdu sanırım. Kelimelerin kafamda dönüp durmasının bir anlamı olmalıydı…Topladığım sözcükleri nasırsız, soğuktan iyice gerilmiş ama hala küçük avucuma koydum. Bir kısmı avucuma sığmadı haliyle. Bazılarını elemeliydim. Kaçınılmaz bir durumdu bu. Bazı seçimler yaparak hayatına devam etmek istersen, arkanda bırakıp gittiklerin olacak ve sen onlara bir daha dönüp bakmayacaksın bile. Ya da örneğin tespih...

SUSUZLUK

Her zamanki gibi çalar saati beklemeden uyandığımı zannettim rahat yatağımda. Ama gece kabus görmüş olmalıydım ki rahat değildim. Her yanım ağrıyordu, ruhum da daralmıştı. Gözlerimi ovuşturup, pencereden ayın kayboluşunu izleyecektim ki öylece kalakaldım. Ortada ne pencere vardı ne de kaybolmakta olan bir ay. Güneş yüzümü yıkıyordu ve hatta sabahın erken saatleri olmasına rağmen yüzümü yakıyordu. Sabahın erken saatleri olduğuna emindim çünkü önceki gün yine 9 dan önce uyumuştum. Çalışma günlerimde sosyal yaşamı öldürme pahasına uyku düzenime çok dikkat ederdim. “Aferin”di bana… Rahatsızlığım iyice artmıştı. Yastığımı biraz daha kabartıp işe gitmeden önce biraz daha uyuyayım dedim. Elimi attığımda çatlamış toprak parçası doldu tırnaklarımın içine. Yatağım da aynı kurak, sarı-kahverengi topraktı. Odamda uyanmadığımı anlayacak kadar zekiydim. Kalktım. Üstümde bir tişört ve şort vardı, buna rağmen terliyordum. Yüzümü tişörtüme sildim. Etrafa göz gezdirdim. Gözümün ilk seçebildiği küçük, ka...

girizgah

Image
En sonunda bir sayfa var artık elimde, istediğim gibi doldurabileceğim.. Ayrıca tanımlamalara gerek yok.. Yalnızca sayfa bu..Bildiğin "sayfa".. yazılar olacak, ama günlük niyetine kullanamam burayı.. Gün içinde çok şey yaşayamıyorum, sanırım ondandır.. Benim yaşayamadıklarım, yaşamak istemediklerim hakkında bir şeyler bulacaksınızdır burada daha çok.. Kurtarılmış bölgeye hoş geldiniz..